24 Ekim 2015 Cumartesi

Dış Politikada Özür

Devletlerin amaçları ile çıkarları kavramı yan yana kullanılan kavramlardır. Zira devletlerin amaçlarını belirleyen asıl faktör, devletlerin çıkarlarıdır. Amaçların temelini oluşturan çıkarlar; kısa, orta ve uzun vadeli çıkarlar olarak üç kategoriye ayrılarak incelenebilir. Bunlardan kısa vadeli çıkarlara aynı zamanda hayati çıkarlar da denmektedir. Söz konusu hayati çıkarlar; bir devletin varlığının devamını yani hayatta kalmasını sağlayacak, güvenliğine ilişkin çıkarlardır. İnsanlar gibi devletlerin de asıl öncelikleri hayatta kalmak yani varlığını sürdürmektir. Ekonomik gelişme, refah seviyesinin artması, saygınlık, özerklik gibi çıkarlar ve amaçlar daha ziyade orta vadeli çıkarlar ve amaçlardır. Devletler, bunların dışında gerçekleştirilmesi bazı koşullara bağlı olan uzun vadeli çıkarları ve amaçları da benimseyebilir. Bunlar, bölgesel ya da uluslararası bir güç olmak veya belli etnik ve dini değerleri paylaşan ülkelerle birlik oluşturmak (Turancılık veya İttihad-ı İslam) olabilir.Bununla birlikte yüz yıllık bile tarihi olmayan sözde Cumhuriyet devleti Türkiye için Bunlardan hangisi söz konusudur sorarım sizlere.Yüz yılda defalarca dış politika , sırf bir önceki hükumeti kötüleme amacı ile değiştirilen bir devletten hiçbir halt olmaz. Geleceği de olamaz.Bakın bu ülkede ilkokul mezunları milletvekilliği yapabiliyorlar . Sırf cüzdanları şişkin diye . Gerçi nasıl vekillik yaptıkları da ortada. Ya uyuyorlar ya muhabbet ediyorlar. Kürsüye çıkanı bile dinlemeden aciz,sözünü dinletemediklerine de yumrukla dinletmeye çalışan vekillerimiz var. Aynı zamanda şu anda dokunulmazlıkları olduğu için gıyablarında dava açılamayan altıyüzalmış adet dosya var ve bunların yaklaşık ikiyüz adeti yüz kızartıcı suçtur. Mamafih vekilliğin servete servet katmak olarak algılandığı günümüzde bunlar çokta abesle iştigal etmez herhalde.
Şimdi tutun ki önümüzdeki seçimde bu hükumet iktidar olamadı ve diğeri oldu. Ne diyecek Rusya ' ya Amerika ' ya vesaireye ' Ya kusura bakmayın bizden öncekiler böyle demiş size ama biz böyle olsun diyoruz ' mu diyecekler (Ki aynen böyle derler.).
Bıkmadılar sürekli bir şeyleri değiştirmekten.Hem içişlerinde hem dışişlerinde sürekli bir şeyler değişiyor.Hepsi birbirinden gülünç. Velhasıl birşeyler yapmalı.Çözümler üretilmeli. En önemlisi de birileri şunlara eleştirinin kötü birşey olmadığını anlatmalı.

23 Ekim 2015 Cuma

Bağımlılıklarımız

Apollon ve Dafni, Antik Yunan mitolojisinde anlatılan bir destandır.
Destana göre, Yunan deniz tanrısı Peneus ' un kızı Dafni 'ye, Apollon aşık olmuştur. Dafni'ye umutsuzca aşık olmasının nedeni, aşk tanrısı Eros'un oklarından birine hedef olmasıdır.
Apollon aslında çok iyi bir okçudur ve kendiyle övünmeyi çok sever. Bir gün kendisi gibi iyi bir okçu olan Afrodit ' in oğlu genç Eros ile karşılaşır ve onun okçuluk kabiliyeti ile ilgili alaycı sözler söyler. Buna karşılık, Eros öç almak ister ve iki ok hazırlar. Biri altın suyuna batırılmıştır ve saplandığı kişiye tutku ve sonsuz aşk verecektir. Diğer ok ise saplandığı kişiyi aşk ve tutkudan tamamen uzaklaştıracaktır. Altın ok Apollon'un kalbine saplanır ve Dafni'ye umutsuzca aşık olur. Fakat ne yazık ki diğer ok Dafni'nin kalbine saplanmıştır. Dafni, Apollon'dan sürekli kaçar ve aşkını reddeder.
Bir gün Dafni yine kaçarken Apollon'a yakalanır ve babası Yunan deniz tanrısı Peneus ' dan yardım ister. Peneus, Dafni 'yi Defne ağacına dönüştürür ve Dafni sonsuza dek Defne ağacı olarak kalır.
Apollon ise, Defne ağacından aldığı yapraklarla kendine bir taç yapar ve bu tacı başından hiç çıkartmaz. Tüm Apollon heykellerinin başında gördüğümüz Defne yapraklarından yapılmış tacın sebebi budur.
Efsanedeki gibi , ok Apollon ' un kalbine saplanmış olmasaydı , yinede Dafni 'ye aşık olur muydu? Ya da tam tersi olarak diğer ok Dafni 'nin kalbine saplanmış olmasa o da apollona gönül verip efsaneyi değiştirir miydi? 
Aşk bir bağımlılık mıdır ? İnsan aşksız sevgisiz yaşaya bilir mi ? Aslında bu soruyu şu şekide sormak daha mantıklı. İnsan bağımlılıklarından vazgeçebilir mi? 
William Burrough Junky adlı kitabında tam olarak bu konuyu açıklığa kavuşturmuştur.Kitapta bir uyuşturucu bağımlısının hayatını anlatan Burrough bağımlılıkla ilgili olarak şunları söylüyor ; ' İnsan bağımlılıklarından asla vazgeçemez yalnızca değiştirir.' Yani aşktan vazgeçip kendine yalnızlığı düstur edinen birisi , aşk bağımlılığından yalnızlık bağımlılığına U dönüşü yapmıştır.
Sonuç olarak , hangimiz bir şeylere  bağlanmadan yaşayabiliyoruz  ? İyi mi yapıyoruz kötü mü bilmem ama şunu söyleyebilirim ki hayat başka türlü yaşanmıyor.

22 Ekim 2015 Perşembe

Ütopik Topikler

Bütün ülkelerin hali hazırdaki rejimleri büyük bedellerle kazanılmıştır. Rejim denilen olay , birinin çıkıp seçimle geldiğini iddia ederek değiştireceği bir şey ise , Rönesans , ihtilaller , ayaklanmalar , savaşlar neden yaşanmıştır. Buna cevap verebileniniz var mı?
Özellikle seçim kampanyalarının ayyuka ulaştığı bu günlerde , siyasi parti liderleri medya araçlığı ile tebaalarına seslenir gibi gidişatı temellerinde değiştireceklerini söylüyorlar. Temeli olmayan bir şey nasıl değiştirilir çok merak ediyorum.
Söz konusu bu ütopik siyasetçiler kendi hayal dünyalarında bir şeyler yaşıyorlar. Ben bunları yapacağım diye çıkıveriyor ortalığa. Bizde demiyoruz ki  'yahu senin bu vadettiğin şeyler olmasın diye bizim dedelerimiz o kadar savaştı. Sen kim oluyorsun ki uğrunda savaştığımız rejimi değiştirmekten söz ediyorsun.'
Bakın sadece kendi ülkemiz için konuşmuyorum , bütün ülkeler için konuşuyorum. İnsanlar yasal hakları olan eylem yapma haklarından o kadar uzaklaştırılmışlar ki ya da korkutulmuşlar ki kimse çıkıp bu ütopik topiklere bir şey diyemiyor. Büyük bir kısım zaten bana dokunmayan yılan bin yaşasın özlü sözünü hayatında kendine düstur edinmiş durumda.
Mamafih bilinçlenmiyoruz  , okumuyoruz , araştırmıyoruz , muhakeme etmiyoruz. Dostlar , kardeşler , arkadaşlar başa geçenlerin bize kendi ütopyalarını değil. Bizim onlara kendi ütopyamızı dayatmamız , başkaldırmamız lazımdır.

21 Ekim 2015 Çarşamba

Hepimiz sabah sıcak yatağımızdan kalkar kalkmaz koşuşturmaya başlıyoruz. Eminim ki hemen herkes akşama kadar enerjisinin büyük kısmını tüketiyor. Yapılan işler , görüşmeler , toplantılar , söyleşiler , konferansalar şöyle dursun insanı tüm bunlardan daha çok yoran şey anlayışsız , bencil , adabı muaşeret yoksunu kişilerdir. Nasıl mı?
Sabah işinize , okulunuza ya da gezmek üzere arabanıza bindiniz. Hatta  belki elinizde bir kahve bile var. Her şey yolunda yani. Uykunuzu açacak güzel bir tını bulabilmek için belki bir radyo istasyonu belki de bir cd aradınız. O anki ruh halinize en uygun sadayı bulup yolculuğunuza başladınız. İşte başlıyoruz. Henüz ana yola bile çıkmamışken sinirleriniz gerilmeye başlar. Tali yoldan geldiniz , ana yola çıkmak için sinyalinizi verdiniz. Fakat ana yoldan gelenler sırf iki saniye için gaza daha çok yüklenip size yol vermemenin hesaplarını yaparlar. Trafikle ilgili örnekler uzayıp gider fakat ben daha fazla uzatmayacağım bu mevzuyu.
Toplu taşıma araçlarında ise bu durumların hiçbiriyle karşılaşmazsınız. Fakat ayakta , insanlarla tıklım tıkış yolculuk etmek , arka taraftan uzatılan para veya kartları öne doğru iletmek , 1 m2 lik yerde sürekli bakacak bir yerler bulup birileriyle göz göze gelmemeye çalışmak ve tabi ki ineceğiniz yer yaklaştığında kapıya ulaşabilmek gibi sorunlarla uğraşmak zorunda kalırsınız. Tabi birde , söylemeden edemeyeceğim. İneceği yere gelene kadar yerinden kalkmayanlar da ayrı bir strese sokar insanı.   
Bu şekilde yaşanılanların hepsini yazmaya kalksam epey uzun bir yazı olur. Fakat ben daha fazla uzatmak istemiyorum . Çünkü düşünürken bile geriliyorum. Yürürken kolunu fazla sallayanlar , arkasına bakmadın kapıyı sert bir şekilde kapatanlar , su birikintilerinden hızlı geçen şoförler , markette veya bankamatik sırasında önünüze geçmeye çalışanlar vs . bu liste daha uzar gider.
Sonuç olarak adap nedir ? saygı nedir ? yenir mi? içilir mi ? var mıdır yok mudur ? varsa nerededir ?
Yoksa hakikaten o güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler mi gerçekten...